Devrim ve isyan: Bu iki kelime bir araya geldiğinde, hele bir de politik amaçla söylenirse pek çok insanı özellikle de güç odaklarını yerinden hoplatıyor. Ama, bu kelimeleri kişiye özel nitelikler olarak ele aldığımızda ortaya bambaşka sonuçlar çıkıyor. Devrim sözcüğü ; insanın elindekilerle yetinmeyip daha öteye gitme arzusunu ifade ederken, isyan; bu arzunun karşısına çıkan engelleri kaldırma gücünü anlatıyor. Anlaşılan 1950 yılında Gaziantep’te zengin ve köklü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Saffet Çağlar’da bu özellikler fazlasıyla var.
Daha on beş yaşında iken babasının askeri okula girmesi için baskı yapması sonucu evden kaçıyor. Askerlik onun isyankar ruhuna uygun değil çünkü. İnsanın yapısı bu olur da 68 rüzgarlarından etkilenmez mi hiç. Hele de yaş on sekizse. Çağlar’ın bireysel devrimciliği toplumsal devrimciliğe doğru yelken açar o yıllarda.
Sene 1972
Aradan dört yıl geçtikten sonra çok farklı bir ortamda bulur kendisini Çağlar. Toplumsal dönüşümünü öyle ya da böyle gerçekleştirmiş ve artık bireysel dönüşümlerin peşine düşmüş bir toplumda yani İsveç’te.
Saffet Çağlar’ın İsveç’e gelir gelmez yaptığı ilk ve en önemli iş, İsveççe sorununu halletmek olur. Hemen İsveççe kurslarına yazılır. Bu arada 25 yıl aynı yastığa baş koyacağı hayat arkadaşı Barbro’yu da bu kurslarda tanır (Barbro ve Saffet Çağlar ‘ın 22 yaşında bir oğulları, 20 ve 16 yaşlarında iki kızları var.).
Çağlar, kurs dönemi bittiğinde bir taşla iki kuş vurmuş durumdadır. Öyle ya, yeni bir hayata başlamak için en önemli iki unsuru bir anda halletmiştir. Hem dil problemini aşmıştır hem de düzenli bir hayata adım atmıştır. Artık ticari başarılar için yelken açmaya hazırdır.
Geleceğin parlak iş adamı, yeni ülkesindeki iş hayatına mütevazi bir başlangıç yapar. Bir kursa katılarak duvar kağıdı işini öğrenir ve üç yıl boyunca bu işi yapar.
Ticaret hayatına ilk ve gerçek adımını ise 78 yılında atar. Sermayesi, kendi biriktirdiği yedi bin kron ve bankadan alınan otuz bin kronluk borçtur. Atılan adım küçük gibi görünse de çok akıllıcadır. Uppsala’da, insanların önünde kuyruk olduğu bir tek pizzacı vardır ve bir ikincisine ihtiyaç olduğu ayan beyan ortadadır. İşte bu ikinci pizza restoranını da Çağlar açar. Tahmin edeceğiniz gibi işler çok iyi gitmektedir.
Ama, dedik ya serde gelişimcilik var. Daha iyisi, daha yenisi olmalı. Henüz iki yıl dolmadan, ne yapsam da işimi geliştirsem, diye kafa yormaya başlayan Çağlar, 80 yılının başında İsveç’teki ilk kebap restoranını açar.
Sonraki gelişimin hızı baş döndürücü. 87 yılına gelindiğinde İsveç genelinde sekiz restoranın sahibidir artık. Hele hele, “Elaka Måns” isimli tereciye tere satan yani geleneksel İsveç yemeklerini hazırlayıp sunduğu restoran büyük ün ve başarı kazandığı gibi İsveç’in en iyi restoranı ödülünü de kazanır aynı zamanda da İsveç Otel ve Restorancılar Birliği tarafından verilen En İyi işletmeci ödülünü de getirir.
Tam da bu nokta da, Çağlar‘ın sıkılacağını ve yeni birşeyler yapıp daha da gelişme hayalleri kuracağını bilmek için kain olmaya gerek yok. Restorancılıktan ithalata geçer bu sefer ve Türkiye’den ithale yönelik bir firma kurar. Bu yetmezmiş gibi 1990 yılında birkaç İsveçli iş adamıyla bir olup Türk-İsveç Ticaret Odasını kurar ve iki sene başkanlığını yapar. Bu arada Türkiye’deki “Dünya” gazetesine de ekonomik ağırlıklı yazılar yazar.
1996 yılında ise “Elaka Måns”u satarak restoran alanındaki son bağını da koparır ve 86 yılından beri ilgilendiği borsa alanına “aktif portföy yöneticisi” olarak girer. Bu yeni işinde de alışılmış geleneği bozmaz ve yine başarılı olur.
Senelik işlem hacminin iki milyar kronu bulduğu yeni işinde eskisi kadar koşturmaca yok Çağlar’ın. Çünkü, gelişen tekniğin bütün imkanlarından yararlanılan bir iş. Her şey bilgisayar aracılığıyla olup bitiyor. Bu da eskiye oranla biraz daha boş zaman anlamına geliyor. Ama, tam da bu nokta da büyük bir sorun çıkıyor Çağlar’ın karşısına. Durmadan çalışmaya o kadar alışmış ki, boş zamanlarında ne yapacağını bilemiyor ve “Boş zamanlarımı değerlendirmesini beceremiyorum.” diyor.
Kendisi ”Şu andaki durum bu meslekte kalacağımı gösteriyor.”dese de biz onun sürekli değişiklik arayan ruhunun ne zaman yeni bir alan keşfedeceğini merakla bekliyoruz.
Çağlar’ ın yaptığı işleri, ulaştığı başarıları duyanın içinden “Acaba, İsveç’e ilk geldiği yıllarda çok sıkıntı çekti mi?” diye bir düşünce geçiyor hatta cevabının da “Evet çok zorluk çektim, İsveçliler başarılı olmamam için herşeyi yaptılar.” olacağını sanıyor. Fakat, son derece gerçekçi ve üzerinde uzun süredir kafa yorulduğu anlaşılan bir cevap geliyor Çağlar’dan.
“İsveççe dışında ciddi bir zorlukla karşılaşmadım. Onu da en kısa zamanda halletmek için elimden geleni yaptım. Aslında, yaşanan en büyük zorluğu İsveç toplumundan değil, yetiştiğimiz yörelerde sadece bize özel geleneklerimizin dünyanın tek geçerli ve yaşanabilecek en doğru, en güzel kültürü olarak kabul etmemizin yanlışlığından çekiyoruz. Geleneklerimizi bir kültür ve alternatifi olmayan bir yaşam biçimi gibi görmemiz en büyük hatamız. Benim böyle bir saplantım olmadığı için zorluk çekmedim. Ticaret alanında da hiç bir zorlukla karşılaşmadım. Ama, işimi kurmadan önce zor olanı seçtim. Yani, ilk önce bürokrasinin nasıl çalıştığını ve iş yapacağım insanların nasıl düşünebileceklerini öğrenmeye çalıştım. Bu da finans bulmak ve başarıya ulaşmak için gerekli olan yolu açtı.”.
Göçmen İşverenlerin Koşulları
Saffet Çağlar: ”Bizler çağdaş ticari kimliğimizin olmayışının sıkıntılarını çekiyoruz. Bu ülkede yaşayan göçmen iş adamlarının ilgi alanları hep teknoloji ve bilimsel üstünlüğün daha az belirgin olduğu sektörlere kaymış durumdadır. Çünkü; İsveçli işadamlarının gelişmiş teknolojik , endüstriyel, bilimsel ve düşünsel üstünlüğünü hep enselerinde hissediyorlar. Ayrıca, İsveçli tüketicinin de seçimlerinde bu durumun bilincinde olduğunu görüyoruz. Yani, İsveçli tüketici, arabasını İsveçli bir galeriden almayı tercih ederken pizzasını göçmenlerin işlettiği restoranlarda yemeyi tercih eder. Böyle bir durumda da ‘Ne yapmalıyız?’ diye düşünmeye pek gerek yoktur aslında. Sanki gizli bir anlaşmayla herkes kendi çalışma alanını belirlemiş durumdadır.”
Başarıya ulaşma yolunda, bilgi edinmek, iletişim sağlamak, dürüst ve vizyon sahibi olmak her zaman geçerli olan anahtar kelimeler Saffet Çağlar’a göre. İşlerinin en yoğun olduğu günlerde bile kitap okumaya zaman ayırabilen Çağlar’ın son okuduğu kitap Mina Urgan’dan “Bir Dinazor’un Anıları”.
Saffet Çağlar, gelecek için en önemli planını ise “Yaşamak, bu güne kadar çalışmaktan zaman ayıramadığım için yaşamak.” diyerek bir cümleyle özetliyor.
| Ocak 1999