İsveç’e birinci kuşak olarak gelenlerin dil, din ve kültürel farklılıkları nedeniyle kültür şoku yaşamaları yeni topluma uyum sağlamalarını zorlaştırıyor. Dolayısıyla buna bağlı olarak da yıllar boyu boğuşacakları bir zorluklar sorunlar sürecine giriyorlar. Hatta biraz daha karamsar olanlar bu kuşağa “kayıp kuşak” gözüyle bakıyorlar. Fakat ikinci kuşak, yani burada doğan ya da küçük yaşta gelenler için durum daha umut verici.
İkinci kuşaktan: Ozan Sunar, Thomas Gür, Magnus Karaveli, Senem Yazan, Fikret Çeşmeli, Dilba Demirbağ, Nuri Kino, Nalin Pekgül, Ayşegül Sungur… Bu saydığım isimlerin ortak özelliği hepsinin erken yaşlarda İsveç’e gelmesi ve bugün önemli konumlarda bulunmaları ya da önemli başarılara imza atmış olmaları. İleride Anadolu kökenli çok daha fazla genci İsveç toplumunun önemli konumlarında göreceğiz.
Yukarıda saydığım isimlerin bir başka en önemli ortak özelliği de hepsinin iyi bir eğitim görmüş olmaları. Bu da çocuklarımızın eğitimine yapacağımız yatırımın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Bu arada anadili eğitiminin önemine de özel olarak değinmek gerekiyor. Şimdiye kadar yapılan araştırmaların vardığı ortak sonuç, anadilini iyi bilen bir insanın ikinci, üçüncü dilleri çok daha kolay ve doğru öğreneceği doğrultusunda. Hal böyleyken, çocuğumuzu anadilini öğrenmeye teşvik etmemek, hele evde onunla yarı Türkçe yarı İsveççe konuşarak çocuğun iki dili de eksik ve yanlış öğrenmesine sebep olmak affedilir gibi değil. Çocuk, kendiliğinden hevesli olmasa bile ana babasının anadili derslerine teşvik etmesi gerekir. Ayrıca, okullardaki anadili eğitimlerinin kalitesi için hem velilerin hem de derneklerin mücadele vermesi, anadili öğretmenlerini desteklemesi de çok önemli.
Anadili eğitimleri kırpıp kuşa döndürülürken sağlam ve örgütlü bir direniş yapılsaydı kurumlar bunu ciddiye almazlar mıydı sanıyorsunuz? Anadili öğretmenleri sadece Türkçe öğrenimi için değil aynı zamanda çocuğun diğer dersleri ve okul yönetimi ile ilişkileri konusunda da çok önemli.
Bazıları da bu anadili konusunu gereğinden fazla abartıp, çocuklarını tamamen anadilinde eğitim yapan okullara vermeyi savunuyorlar ki bu tam anlamıyla bir kaş yapalım derken göz çıkarmak olayıdır. Çünkü; anadili ağırlıklı eğitim yapan okullar ve kreşler çocuklarımızı içinde yaşadığımız toplumdan ayırarak, onların topluma uyum sağlamasını zorlaştırır, hatta olanaksızlaştırır.
Anadiliyle eğitim yapan okullarının sakıncalarını, hatta kanıtını, Mayıs ayının ilk haftasında SVT’de yayınlanan, İsveç’teki özel Arap ve Müslüman okullarının içler acısı çarpık uygulamalarını gözler önüne seren belgeselde gördük. Bu belgeselde, bağnaz ve tüccar zihniyetli okul idarecileri, öğrencilerin İsveç toplumuyla bütün ilişkilerini kesmeleri için şiddet dahil her yolu deniyorlardı. Anne babanın evde çocukla sadece kendi dilini konuşması ve okulda da anadili takviyesi sağlam bir anadili için yeterlidir.